Annem 37 yaşında göçer bu dünyadan, bana kalan hastanede çekilen bu resim, içimde bitmeyen özlem..

Annem hakka yürüdüğünde 8 yaşımdaydım. 1960’lı Verem salgını yılları ince hastalığa yakalanır Annem 37 yaşında göçer bu dünyadan, bana kalan hastanede çekilen bu resim içimde bitmeyen özlem, sekiz yaşımda annemi kaybetmenin ezikliğini hep taşıdım, o günden beri sevinçlerimi eksik mutluluklarımı buruk yaşadım. Hiç bir evlat öksüz kalıp Anne acısı yaşamasın.

1969 Yılı Şubat ayı babam Almanya’ya gideli bir kaç ay olmuş Annem Trabzon verem hastanesinde yatıyor. Köyden bir akrabamız İsmail Bayır (İsmail hafız) da aynı hastanede yatıyor. Kurban Bayramı yaklaşıyor, Annemin durumu kötüleşince son nefesini köyde versin diye Annemi köye götürmek istiyor. Annemi Akçaabat’a getiriyor köye götürmeye araba yok Kaymakama çıkıyor durumu kaymakama anlatıyor. Kaymakam kendi aracını tahsis ediyor. Kaymakamın jeep aracı yolun yarısına kadar annemi getiriyor. Salih dayım ve bir kaç kişi iskeleden sal yapmışlar annemi gidip alıp dedemin evine getirmişler. 13 Şubat Perşembe günü akşamı Annem dedemin evine gelmiş “bu akşam sizi çok rahatsız ederim bağırmalarıma sizi uyutmam”demiş. Bir kaç saat sonra da son nefesini vererek Hakk’a yürümüş. Cenazesi 14 Şubat Cuma günü dedemin evinden kalktı kuranları dedemin evinde okundu.

Babam Annemin vefat haberini nasıl aldığını şöyle anlattı:

“Ben Almanyaya giderken annen “Ben söylesem Ali mektup yazabilir mi sana” diye sordu. Bende yazabilir dedim. Almanyaya vardım çalışmaya başladım. Memleketten mektuplar geliyor ama selam kelam iyilik haslık şeklinde. Aylar geçti annenin dediği senin yazacağın mektubu alamadım. İçimde bir darlık oldu sıkıntılandım ve şüphelendim. Çünkü Fadime bana illa mektup yazdırırdı sana. Bir gece rüya gördüm annen ve bir kaç kadın odanın kapısından bana bakıyor. Sabah olunca akrabamız Abidin’e mektup yazdım. Vefat ettiğini bilirmişim gibi “Bizim Fadimenin ölümü nasıl oldu”diye sordum. Oda bana durumu anlattı. Dünya başıma yıkıldı gurbet elde, Annenin ölümünden yaklaşık 3 ay sonra izin alarak memlekete geldim annenin ruhu için bende kuran okuttum. Her zaman yüzü gülen bir insandı”dedi.

Annem hastanede yatarken ben doğduğum taş duvar evde idim. Pirağa amcam ve eşi Güllü yenge bana göz klavuz oluyor bakıyorlardı. İki odalı aynı evdeydik zaten. Annem kaç gündür hastanede yatıyordu bilmiyorum. Bizi ne şekilde bırakıp nasıl hastaneye gittiğine dair de bir şey hatırlamıyorum. Hastaneden niye dedemin evine getirdiler, doğduğum yaşadığımız eve niye getirmediler. Babam Almanya’da idi ama Mehmet, Pirağa, Yayla, Mahmut amcalarım vardı. Niye Anneme sahiplik etmediler de cenazesi dedemin evinden kalktı.

Cenaze sabahı Pirağa amcam “Ali oğlum dedenin evine gidiyoruz“dedi. Ben sevinçle topumu aldım dayımın oğluyla oynarım diye amcam “topu bırak” dedi. O arada Güllü yengem “Oğlum Annen öldü, cenazeye gidiyoruz“dedi. İşte o zaman kolum kanadım kırıldı. Amcam yengeme kızdı “niye uşağa söyledin” dedi. Yaklaşık bir saat yürüyerek dedemin evine vardığımızda cenaze ortamı beni gören kadınlar “bu uşağa kim bakacak“dediklerini duydum. Annemi hasta haliyle yatarken çok gördüğüm için yine öyle görecem gibi geldi bana teneşirde yatan Annemin yanına vardım. Bir dişi hafif dudağını ısırmış gibi duruyordu, nur yüzlü Annemi öptüm vedalaştım.

Her Anneler Günü kutlaması benim için kabus oldu

Bütün arkadaşlarımın akranlarımın anneleri sağdı tek benim Annem yoktu. Çocuk yaşta öksüz kalınca insanın gerçekten boynu bükülüyor. Uslu çocuk oluyor. Küçük yaşta öksüz kalınca şefkatine doyamadım, her anneler günü benim için kabus oldu.

Annemin sağlığında hatırladıklarım:
Babamın çıtaların arasına ince taşlar doldurup sıvayarak yaptığı 2 odalı evde doğmuşum. Bir odada biz diğer odada da rahmetli Pirağa amcam duruyor. Pirağa amcamın hanımı kronik rahatsız bütün ev işlerini annem yapardı. Ahırda ineklerimiz vardı, o zamanın inekleri kırda keçi gibi dolanırdı. Evimize doğru dürüst patika yol yoktu insanların bile zor gittiği yoldan inekler rahatlıkla giderdi.

Bol bol şekerli süt verirdi Annem bana, ayak parmaklarımın arasında parmaklarını gezdirerek severdi. Bir keresinde kaçıyorum annem peşimden “katlan bana” diyerek beni yakalamaya çalışıyordu. Kimbilir ne yaramazlık yaptım da kaçıyordum.

Odamızda zemine serdiği içi çayır dolu yatağa yatırıyordu beni kara sinek ısırmasın diye beyaz tülbent çemberden koruyucu sineklik yapardı. Sineklerin vızıltısı bana ninni gibi gelirdi.

Annem Trabzon Çamlık Verem Hastanesinde yatarak tedavi görürken bir kaç kez babamla ziyaretine gittik. Hastanenin balkonu vardı hastalar çoğu zaman balkonda otururlardı balkon öyle yüksek katlarda değildi.babamla gidince balkondan babamı gören hastalar anneme haber verirdi. Annem aşağı görüşme yerine gelirdi. Bir keresinde “Hasan uşağı getirme buralara yorma” dedi. Annemi ziyaret edip dönüşte yaya gelirken At arabasına bindik Atapark’a kadar getirdi bizi. Annemi ziyarete gitmek için köyden Akçakale’ye 8 KM yolu yürüyerek gider-gelirdik.

İlkokula başladığımda bir aya yakın zaman önlüksüz gittim okula çantamı da Annem peştemal bezinden dikmişti.

1967 yılı İlkokula başladığımda çantamı peştamal bezinden Annem dikmişti, işte o çantam. Bir kaç hafta da önlüksüz okula gittiğimi anımsıyorum.

Not: acele yazdım unuttuklarımı daha sonra ekleyeceğim.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir