Denilmektedir ki, ey Aleviler, Hz. Ali camiye gidip namaz kılıyordu ve hatta camide namaz kılarken öldürüldü. O halde siz ne diye camiye gitmiyor ve namaz kılmıyorsunuz
CEVAP
Bir; Hz. Ali döneminde cami diye bir ibadethane yoktu!
İki; Hz. Ali’nin yaptığı ibadetin bugün Sünni ve Şiilerin kıldığı namazla ilgisi yoktu!
Üç; Hz. Ali’nin camide ve namaz kılarken öldürüldüğü doğru değildir.
Evet, o dönemde cami diye bir ibadethane yoktu.
Nasıl mı? Şöyle;
O dönemde ibadethanelerin adı “ mescid” idi ki halen Arap dünyasında ibadethanelere “mescid” denmektedir. Nitekim Kur’an’da da İslam ibadethanesi olarak “büyut / evler”le birlikte mescid ifadesi yer almaktadır. Cami sözcüğü genelde ülkemizde, Kafkasya, Orta Asya ve Balkanlarda kullanılmaktadır. Bununla birlikte cami denildiğinde minareli, kubbeli, minber ve mihraplı mekânlar akla gelmektedir. Oysa Hz. Ali’nin döneminde ve o dönemki Irak coğrafyasında bu şekilde ve bu tarz mimari özellikte mekânlar yoktu. Her ne kadar Halife Ömer döneminde Filistin ve Suriye’nin fethiyle Müslümanlar minare ve kubbe gibi mimari yapıları Hıristiyanlardan görmüş olsalar da bu unsurların İslam mabetlerine taşınması çok sonraki dönemlerde, özellikle de Emevîler döneminde gerçekleşmiştir.
İslam mabetleri, minaresiz, kubbesiz, minber ve mihrapsız mekânlardı. Bu açıdan bakıldığında son derece mütevazı, sade yani gösterişsiz yapılar olan İslam mabetleri günümüzdeki cem evleriyle büyük ölçüde benzeşen mescidlerdir.
“Hz. Ali camiye gidiyordu, o halde siz de buyurun camiye gelin!” demek apaçık bir demagojidir. Bu demagojiye inanıp camiye gitmeyi gerekli görenler çıkar mı bilmem ama eğer çıkarsa yahut böyle kimseler varsa onlar bilsinler ki, bu iddianın hiçbir tarihsel geçerliliği yoktur. Cami isimli yapılar mimari manada Hıristiyan orijinli ve Emevîlerle özdeşleşmiş mekânlar olup bütün Müslümanların ortak ibadethanesi olabilme vasfından son derece uzaktırlar. Bu görüşümüzün yanlış anlaşılmasını asla istemeyiz. Zira bize göre her ibadethane değerli ve saygındır. Bu bağlamda camiler de değerli ve saygın mekânlardır. Ancak cami üzerinden cem evlerini ve Aleviliği itibarsızlaştırma ya da İslam tarihi dışına atma çalışması ve çarpıtmasına karşı bir nevi “nefsi müdafaa” yapma hakkımız gereği bu satırları yazma zorunluluğu hâsıl olmaktadır.
Cem evleri bir İslam mabedi olarak hem Kur’an kaynaklıdır, hem de nebevi sünnete dayanmaktadır. Nur Suresi 35 ve 36. ayetlerde açıkça ibadet edilen evlerden yani günümüz diliyle söylersek cem evlerinden bahsedilmektedir.
Öte yandan mescid sözü de semantik / anlambilimsel açıdan cem evi ile örtüşmektedir. Şöyle ki; mescid, secde edilen yer demektedir. Cem evleri de secde edilen yerlerdir. Yani cem evleri de bir nevi mesciddir. Nitekim Medine’de Hz. Peygamber ve ilk Müslümanlarca yapılan Mescid – i Nebi de o dönemin cem evidir. O halde Hazreti Ali ibadet etmek için camiye değil mescide yani Türkçesini söylersek Cem evine gidiyordu. Hazreti Ali’yi camiye sokmak, gerçek dışı bir tarih inşasından başka bir şey değildir.
Açıkça ifade etmek zorundayım: Bugünün cem evleri Hz. Muhammed dönemindeki mescidlerdir. Bu hem mimari olarak böyledir hem de fonksiyon itibariyle böyledir. Mimari manadaki benzerliği hatta özdeşliği yukarıda dile getirmiştik. Fonksiyon itibariyle olan benzerlik yahut özdeşlik ise şöyledir:
Peygamberimizin dönemindeki mescidler / mabedler toplumsal yaşamın merkezi idiler. Orada törensel anlamda Tanrı’ya yakarmanın dışında sosyal hayatın neredeyse tüm unsurları yer bulmaktaydı. Hukuki, ahlaki, ticari, sportif konular ve hatta eğlence vb. etkinlikler bile mescidlerin işlevleri arasındaydı. O halde soralım; bugünün camilerinde bu saydıklarımızın hangisi var? Ne acı ki, artık camilerde namaz adı verilen ritüellerden başka neredeyse hiçbir şey yapılmamaktadır.
Peki ya cem evleri? Cem evlerinde hem Tanrı’ya yakarılmakta hem de pek çok kültürel ve sosyal etkinlik icra edilmektedir. Egemen din anlayışının ve onun emrindeki devletin tüm engellemelerine rağmen cem evlerinde ibadet ve sosyokültürel etkinliklerin dışında dedelerin kılavuzluğuyla bir kısım hukuki meseleler de halledilmekte, dargınlar barıştırılmakta, haksızlığa uğrayanların mağduriyetleri giderilmeye çalışılmakta ve dayanışma içerisinde toplumsal barışın güçlendirilmesine uğraş verilmektedir. Müzik ve enstrüman kursları, paneller, konferanslar, sergiler düzenlenmektedir.
O halde vicdan sahibi olan herkese bir kez daha soralım:
Cem evlerine ibadethane değil demek ilimle, insafla, izanla, vicdanla ve İslam’la izah edilebilir mi?
Gelelim namaz meselesine…
Hazreti Ali, bugün Sünni ve Şii Müslümanların kıldığı gibi mi namaz kılıyordu?
Hazreti Ali, namaz kılarken mi öldürüldü? Öncelikle şunu ifade edelim ki, Alevi inancına göre Hazreti Ali ölmüş değildir. O şehit olmuş ve Hakk’a yürümüştür.
Bir kısım Sünni ve Şii çevreler Alevileri namaza ve camiye çekebilmek için, “Hazreti Ali camide namaz kılarken şehit edildi; o bir cami ve namaz şehididir.” demektedirler. Oysa gerçek onların ileri sürdüğü gibi değildir.
Hazreti Ali, Hicretin 40. yılı Ramazan ayının 19. gününün sabahı evinden çıkıp 8 adım atmışken Abdurrahman İbn Mülcem adındaki bir Haricinin zehirli kılıcı ile yaptığı saldırı sonucu yaralanmış, 3 gün boyunca yaralı olarak yatağında yatmış, bu sırada zehir vücuduna yayılmış ve 3. gün yani Ramazanın 21. günü “Kâbe’nin rabbi olan Allah’a hamdolsun ki kurtuldum!” diyerek Hakk’a yürümüştür.
Anlaşılacağı üzere Hazreti Ali, saldırıya uğradığında o sırada henüz mevcut olmayan bir camide bulunuyor değildi ve yine ibadet esnasında iken de bir saldırı ile karşılaşmış değildi.
Peki ya Hazreti Ali nasıl ibadet ediyordu?
İslam dininde adına “salat” denilen bir ibadet biçimi vardır. Bu ibadetin unsurları; kıyam yani ayakta durmak, rüku yani öne doğru eğilmek, secde yani yere kapanmak, ka’de yani oturmak, kıraat yani tüm bunları yaparken kur’an’dan ayetler okumaktır.
İşte Hazreti Ali böyle ibadet ediyordu. Hazreti Muhammed de böyle ibadet ediyordu. Bu şekilde ibadet etmek bugün Alevi canlar tarafından da cem ibadeti adı verilen dini törenlerde aynı biçimde sürdürülmekte yani Aleviler Hazreti Muhammed’in ve Hazreti Ali’nin ibadet ettiği gibi ibadet etmektedirler. Cem ibadeti; dara durarak, tecella ve temana ederek, secde ederek, oturarak ve bu bunları yaparken de Kur’an’dan ayetler okuyarak icra edilen bir ibadettir. Bu ibadet esnasında Kırkların Ceminde Hazreti Muhammed’den kalma semah da dönülerek Hakk’a doğru ruhani bir yolculuğa çıkılmakta, Hak ile hak olmak için turna misali manevi asumana kanat çırpılmaktadır.
Mustafa Cemil KILIÇ